YAKIN İKİ DOST: MİKROBİYOTA ve PREBİYOTİKLER
Beslenme, dinamik yapısı itibariyle sürekli gelişime ve ilerlemeye açık bir bilim dalıdır. Beslenme ve diyetetik öğrencileri ve diyetisyen adayları olarak, bizlere düşen görev ise alanımızdaki gelişmeleri yakından takip etmek ve yeni bilgiler ışığında birikimlerimizi güncelleştirmektir.
Bu yazımda sizlere; mikrobiyota ile ilişkisinden dolayı sıklıkla gündeme gelen prebiyotik kavramından 2015 ve 2016 yıllarında yayımlanan güncel makaleler ışığında bahsetmek istedim.
Faydalı olacağını umuyor, keyifli okumalar diliyorum.
Geçtiğimiz yüzyıl boyunca; insan beslenmesi, beslenme gereksinimlerimizin ve beslenme gereksinimlerimizin nasıl karşılayabileceğimizin tanımlanması ile birlikte gelişim göstermiştir. Refahın, sağlığın ve ömür boyunca hastalıklara yakalanma riskinin azaltılmasının sürdürülmesini amaçlayan bu gelişme fonksiyonel besinler fikrinden doğmuştur. Bu durumun doğal sonucu olarak insan bağırsağında yaşayan mikrobiyotanın yoğunluğuna ve çeşitliliğine olan ilgi giderek artmış ve bu alanda yapılan çalışmalar hız kazanmıştır. Bu başlık altında ilk olarak 1990 yılında ”prebiyotik” kavramına dikkat çekilmiştir. Bu zamandan beri prebiyotiklerin yapılarını, doğalarını ve intestinal mikrobiyota ile uyumunu belirten fizyolojik özelliklerini açıklamak için bu alandaki çalışmalara yoğunlaşılmıştır. Buna rağmen, prebiyotiklerin spesifik özellikleri, mekanizmaları ve kategorize edilmelerine dair hala cevaplanmamış sorular vardır. (1)
Prebiyotikler, gut mikrobiyotası kompozisyonunu seçici olarak düzenleyen sindirilemeyen karbonhidratlardır. (2) Prebiyotikler kuşkonmaz, sarımsak, pırasa ve soğan gibi besinlerde doğal olarak bulunur.(3)Prebiyotik tüketiminin amacı, simbiyozu restore ederek konağa sağlık yararı sunmaktır. (2)
Hayvan deneyleri üzerinde yapılan çalışmalar; genetik olarak obez ve yağ yüzdesi yüksek olan, yüksek sükrozla beslenen deney hayvanlarına uygulanan prebiyotik suplementasyonunun, düşük veya normal vücut yağı ile ilişkili olduğunu tutarlı bir şekilde göstermiştir. (3)
Diyete yapılan prebiyotik müdaheleleri ile glikogan benzeri peptit-1 ve peptit YY gibi doygunluk hormanlarında artış, ghrelin gibi oreksinojenik hormonların seviyesinde azalış gözlenmiştir. Prebiyotik suplementasyonu ile gözlenen bu değişim kayda değerdir çünkü artan doygunluk ve azalan açlık hissi ağırlık kaybı müdaheleleri ile yüksek derecede ilişkilidir. Bunlara ek olarak prebiyotiklerin metabolik yararları üzerine yapılan çalışmalar, hem sağlıklı hem de obez bireylerde prebiyotiklerin doygunluk, postprandiyal glikoz ve postprandiyal insülini iyileştirdiği gözlemlenmiştir.(3)
Prebiyotikler, bağırsak bütünlüğünü ve endotoksin translokasyonunu modifiye ederek gut mikrobiyotasını konağın yarırına olacak şekilde değiştirir. Örnek olarak, prebiyotikler, düşük serum endotoksin seviyeleri ile ilişkilendirilen Bifidobacterium sayısını arttırır. Buna ek olarak, prebiyotikler endotoksin translokasyonunu düzenleyen glikogan benzeri peptit-2 hormonunu uyarır.(3)
Deney hayvanları üzerine yapılan çalışmalar ile, prebiyotiklerin adipoziteyi azalttığı ve metabolik sağlığı geliştirdiğine dair ikna edici kanıtlar ortaya çıkmıştır. Fakat, obezite tedavisi ve iştah yönetiminde prebiyotiklerin potansiyel yararını açıklayan veriler çok sınırlıdır dolayısıyla özellikle obezite ve iştah yönetiminde prebiyotiklerin etkin rolünündeğerlendirilmesi için gelecek çalışmalara ihtiyaç vardır.(2)
Yazar : Hürmet Küçükkatırcı
KAYNAKLAR
1) Louis P, Flint HJ, Michel C. How to Manipulate the Microbiota: Prebiotics; Advences in Experimental Medicine and Biology 2016;902:119-42.
2) Nicolucci AC, Reimer RA. Prebiotics as a modulator of gut microbiota in paediatric obesity; Pediatric Obesity 2016 Apr 13. doi: 10.1111
3) Lambert JE, Parnell JA, Eksteen B, et al. Gut microbiota manipulation with prebiotics in patients with non-alcoholic fatty liver disease: a randomized controlled trial protocol; BMC gastroenterology 2015 Dec 3;15:169.