Geleceğin teminatı toplumdaki bireylerin sağlıklı ve üretken olmasına bağlıdır. Sağlıklı ve üretken olmak ise bedenen, aklen, ruhen ve sosyal bakımdan bireyin tamamen iyi bir yapıya sahip olması ve bu yapının bozulmadan uzun süre devamlılığını sağlamasıdır.
Kaliteli bir yaşam için sağlıklı olmak ve bu sağlığı korumak gerekir. Sağlığı etkileyen birçok faktör vardır. Bunların içinde en etkili olan faktör ise beslenmedir. Beslenme; büyüme, gelişme, yaşamın devamı ve sağlığın korunması maksadıyla besinlerin vücuda alınması olarak tanımlanır (1).
Geçmişten günümüze toplumlarda sağlıklı beslenme konusundaki bilgi düzeyinin artması, besin tercihinde de daha kaliteli, sağlıklı ve güvenli gıdalara talebi arttırmıştır. Dolayısıyla toplumda besin desteklerine ve fonksiyonel gıdalara ulaşma isteği doğmuştur (2,3).
Fonksiyonel gıda tam anlamıyla Hipokratesin “Besinler ilacınız olsun” sözünün karşılığı olarak tanımlanabilir. Fonksiyonel besinler vücudumuza fizyolojik ve metabolik açıdan fayda sağlayan, hastalık riskini azaltan, biyoaktif bileşenler içeren, ilaç olmayan gıdalardır (4). Günümüzde fonksiyonel gıdaların geleceğin gıdaları olarak görülmesi, tüketiminde ciddi bir artış olmasını sağlamaktadır. Probiyotikler, fonksiyonel gıda pazarı içerisinde en fazla tüketime sahip olan gıdalardır (3,5). Bunlar arasında süt bazlı ürünler bu sektörün ana segmenti olup, probiyotik ürün pazarının yaklaşık %74’ünü oluşturduğu tahmin edilmektedir (6).
Probiyotik, Lilly ve Stilwell tarafından tanımlanan bir kavramdır. Yaşam için anlamına gelen ‘pro’ ve ‘bios’ köklerinden gelir ve antibiyotiğin zıt anlamlısıdır (7). Probiyotikler, yeterli düzeyde vücuda alındığında canlıya yararlı etki sağlayan mikroorganizmalar olarak tanımlanmaktadır (8). Probiyotik gıdalar ise bu yararlı mikroorganizmaların ürünlere ilavesiyle elde edilir (9). Mayalanmış yoğurt, kefir, süt, peynir, turşu, boza, kımız, tarhana, komboçya çayı bu ürünlere örnek olarak verilebilir (7). Gıda sektöründe probiyotik ürünlerin büyük çoğunluğu süt bazlıdır.
Ancak teknolojinin gelişmesi ile probiyotik bakterilerin; tahıllara, ekmeklere, meyve ve sebzelere ilave edilmesi üzerine çalışmalar yapılmış ve birçoğunda başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Ayrıca son zamanlarda fermente et ürünlerinin üretiminde de probiyotik bakterilerin kullanılması için girişimlerde bulunulmuştur (10). Günümüzde probiyotik ürünlerde sıklıkla kullanılan mikroorganizmalar Lactobacillus ile Bifidobacterium cinsine aittir (11). Bu mikroorganizmalar mide ve safra asitlerine karşı dirençli olmalı, bağırsakta toksik metabolit oluşturmamalı, pataojenleri inaktive edecek durumda olmalı, ürünlerin işlenmesi ve depolanması sürecinde fonksiyonlarını ve canlılıklarını koruyabilmelidirler (9,12).
İnsan gastrointestinal kanalında yaşayan mikroorganizmalar, sindirim ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesi, homeostazın korunması gibi bir takım temel fizyolojik süreçlerin işleyişinde rol oynamaktadır. (13) Bu mikroorganizmaların, intestinal ve vajen florayı koruyup patojenlerin oluşmasını önlemesi, bağırsak motilitesi ve geçirgenliğini düzenlenmesi, vitamin ve mineral emiliminin arttırılması gibi birçok koruyucu ve töropatik etkisi vardır (11).
Son yıllarda yapılan birçok araştırma sonucunda, probiyotiklerin gastrointastinal sistem hastalıklarında (İrritabl bağırsak hastalığı, helicobacter pylori, inflamatuar bağısak hastalıkları, konstipasyon vb.), alerji, laktoz intolesansı, kanser, obezite, serum kolesterol düzeylerinin düşürülmesi gibi insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri doğrulanmıştır (14). Bunlara ek olarak hiperglisemi tanısı almış hastalarda probiyotiklerin ve prebiyotiklerin birlikte kullanımının açlık kan şekeri düzeyini önemli derecede düşürdüğüne dair veriler elde edilmiştir. (15).
Bu durum gastrointestinal kanalda, sağlığa faydalı olan mikroorganizmaların sayısında azalmaya yol açar. Bağırsak florasının mikrobiyal dengesindeki herhangi bir bozukluk, inflamasyondan obeziteye kadar değişen birçok hastalığa sebep olabilir. Bu dengeyi yeniden kazanmak ve korumak için bilim dünyası da probiyotik mikroorganizmalar üzerinde yoğunlaşmış ve sağlık üzerindeki olumlu etkilerine bakıldığında tüketiminin arttırılması gerektiği konusunda fikir birliğine ulaşılmıştır (13,16).
Obezite gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Terim olarak obezite, vücudun enerji alımı ve harcamalarında ki dengesizliğe bağlı olarak vücutta aşırı yağ birikimi olarak tanımlanabilir (17). Obezite temelde insülin direncine bağlı diyabet olmak üzere kardiyovasküler hastalıklar, yağlı karaciğer, kanser gibi birçok hastalıkla ilişkilidir (18).
Mikrobiyal foloranın düzenleyicisi olarak bilinen probiyotikler obezite ve diyabet tedavisinde etkili olduğu araştırmalarda belirtilmiştir. Özellikle probiyotik kaynaklı süt ve ürünlerinin diyabetin önlenmesinde ve insülin direncinin baskılanmasında etkili olduğu bilinmektedir. Yapılan bir araştırmada yüksek yağlı diyet modeli uygulanmış deneklere ek olarak probiyotik bakteri takviyesi yapılmış. Çalışma sonunda probiyotiklerin anti-diyabetik etki gösterdiği öne sürülmüştür (19). Tip2 Diyabetli hastalar üzerinden yapılan başka bir araştırmada ise probiyotiklerin kan basıncını düşürdüğü, plazma lipit konsantrasyonların da iyileşmeler sağladığı belirtilmiştir (20).
Obez fareler üzerinden yapılan çalışmaların birinde farelerin barsak mikrobiyatasın da Firmicutes’in arttığı, Bacteriodetes’in ise azaldığı görülmüş, bu durum Firmicutes’in lipit ve karbonhidrat metabolizması ile ilgili enzim genlerinin Bacteroidetes’e göre daha fazla olduğu ile ilişkilendirilmiştir.
Obez hastalar üzerinden yürütülen bazı kapsamlı araştırmalarda da Firmicutes ailesinden olan Lactobacillus türünün obez bireylerde baskın olduğu görülmüş ve obez bireylerin mikrobiyatasında ki çeşitliliğin zayıf bireylere göre daha az olduğu da belirtilmiştir (18,21).
Yapılmış olan başka bir çalışmada, 12 hafta boyunca fareler HFD ( yüksek yağlı diyet) il beslenmiş, başka bir grup ise normal diyet (ND) ile beslenmiş. Çalışma sonunda HFD diyeti ile beslenen grupta vücut ağırlığı, plazma insülin seviyeleri, glukoz seviyeleri ve HOMA indeksinde anlamlı derecede artış saptanmıştır. 12. hafta sonunda denekler 4 gruba ayrılarak grupların 3’üne sırasıyla probiyotik, prebiyotik, sinbiyotik takviyesi yapılmış.
Çalışma sonunda takviye yapılan gruplarda insülin, glukoz, HOMA indeksinde, plazma kolesterol seviyelerinde iyileşmeler saptanmıştır. Bilim adamları obez ve insülin direnci olan farelerde probiyotiklerin bağırsak ve sistemik iltihapları hafiflettiğini, oksidatif stresi azalttığını, mikrogliyal aktivasyonu ve beyin mitokondriyal disfonksiyonu iyileştirdiğini yani gut-beyin ekseni yoluyla bilişsel işlevlerin düzelmesinde etkili olduğunu öne sürmektedir (22).
Diyetisyenler için özel etkinlik
Romatoloji Sağlık Profesyonelleri Derneği Tanışma ve Bilgilendirme Webinarı Tarih: 5 Ağustos 2024 Saat: 20.00 -…
Değerli Meslektaşlarımız, 20-21 Eylül 2024 tarihleri arasında çevrimiçi gerçekleştirilecek "Onkolojide Beslenmeye Güncel Bakış" konulu kursumuza…
Etkinlik linki : sporbeslenmevetakviyekongresi.com Eğitim Ücreti : Ücretsiz Kayıt Son Gün : 27 Mayıs 2024…
Merhaba Arkadaşlar, Kayseri Sivas Caddesinde yaklaşık 4 yıldır hizmet vermekte olan Diyetisyen Ofisimizi devir etmeyi…
Etkinlik tüm öğrencilerine açıktır. Etkinliğe katılım ücretsizdir, katılımcılara e-katılım sertifikası verilecektir İZTÜ’DE ÖĞRENCİ DİYETİSYENLER BULUŞUYOR!…