KARBONHİDRATLAR KANSERİN OLUŞUMUNU TETİKLİYOR MU?

Amerika Diyet Rehberi 2010 yılı raporlarında, diyetle ilgili 5 kronik hastalığın varlığından söz etmiş ve bu hastalıklardan en önemli paya sahip olarak da kanseri göstermiş. Kanser, günümüzde en büyük sıçramaları yaşıyor ama milyonlarca yıl önce yaşamış dinozorlarda da görüldüğü, milattan önce 5000 yıllarında eski Mısırlılarda rastlandığı bildirilmektedir. Kısacası dünyanın her yerinde ve her etnik grupta görülen bir hastalıktır. Peki karbonhidrat kanser için ne kadar tetikleyici ve koruyucu özelliğe sahip? Sağlığımız için nerede durması gerekiyor haydi gelin hep beraber öğrenelim.

Yazan: Dyt Büşra Doğan

Besinlerimizdeki karbonhidratların başlıcaları nişasta, şeker ve posa(lif) denilen ögelerdir. Nişasta, tahıllar ve bunlardan yapılan yiyeceklerde kuru baklagillerde ve patateste bulunur. Et, tavuk ve balıkta çok az miktarlarda nişasta benzeri glikojen denen karbonhidrat vardır. Sütte, meyvelerde ve tatlı besinlerde şeker bulunur. Sebze, meyve, kepeği ayrılmamış tahıl ve kurubaklagillerin dış kısımlarında posalı ögeler bulunur. Posanın fazla alınması kabızlığı önleyerek bağırsakların düzenli olarak çalışmasını sağlamakta ve kolon-rektum kanserleri oluşumunu engelleyebildiği bildirilmiştir. Bu etkisini kolon bakteri florasını değiştirerek, toksik metabolitlerin oluşumunu azaltarak, dışkı atımını hızlandırarak ve toksik metabolitlerin bağırsak hücreleriyle temas sürelerini kısaltarak sağladığı bulunmuştur. Ancak tahılların uygun saklanmasına ve uygun koşullarda saklanmış tahılların tüketimine dikkat edilmelidir. Saklama koşulları sağlanmazsa aflatoksin birikimi kanserojen olarak ortaya çıkıp kanser riskini artırabilir.

Yapılan araştırmalara göre;

Nişasta olmayan karbonhidratların pankreas, kolon, rektum ve mide kanser riskini azalttığı,

Rafine şekerlerin mide, kolon, rektum ve pankreas kanser riskini arttırdığı,

Posa alımının ise kolon, rektum, pankreas, meme ve mide kanser risklerini genellikle azalttığı,

Karışık karbonhidrat alımının özefagus kanseri riskini arttırdığı,

Sebze ve meyvelerden alınan bileşik karbonhidratların özefagus, akciğer, mide ve kolo-rektal kanserlerini azalttığı; sadece sebze olarak meme kanserlerinin, sadece meyve olarak da idrar yolu kanser riskinin azaldığı vurgulanmıştır.

Araştırmaların genel bir şekilde özetlenmiş hallerini incelediğimizde aslında diyetle alınan karbonhidratların miktarı ve çeşidine göre kanser riskini değiştirdiğini görmekteyiz. Yani aslında her besinin her bireye özel tüketilmesi gereken bir porsiyon oranı olduğu gibi, bu besinlerin porsiyonlarından fazlasının tüketilmesi ve aynı zamanda içeriğinde ne olduğunu bilemediğimiz işlenmiş gıdaların uzun süreli tüketilmesi hastalıkların aslında esas sebebidir.

Buna örnek olarak yumurtalık kanseri ABD dahil olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki jinekolojik kanserlerde önde gelen ölüm nedenlerinden biri olduğu ve yaklaşık %90’ının epitelyal yumurtalık karsinomlar olduğu açıklanmıştır. Yapılan araştırmalara göre yumurtalık kanserinde diyetin rolünün çok önemli olduğu vurgulanmıştır. Özellikle şekerler olmak üzere karbonhidratların yüksek seviyede uzun süreli tüketilmesi yumurtalık kanserinin oluşmasına sebep olmakta olduğu bildirilmiştir. Araştırmanın sonucuna göre ise karbonhidrat alımının kalitesinin ve miktarının yumurtalık kanseri riski üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi gerektiği söylenmiştir.

Sebze ve meyvelerde bulunan besin olmayan ancak birçok işlevi olan fitokimyasalllar sayesinde kanser yapan hücrelerin oluşum mekanizmaları önlenebiliyor.  Aslında sizlere bu konu hakkında uzun uzun bilgiler vermek istiyorum. Bu yüzden bir sonraki yazımda fitokimyasalları işleyelim.

Şimdi de gelelim fruktoza! Kendisi meyvelerde bulunan meyve şekeridir. Birçok bilim adamı tarafından çevresel toksin, ölümcüllüğün spesifik nesnesi olarak nitelendirilmiş. Hatta mitolojideki Persephone’nin 6 adet narı yemesi hikayesi ile Hz. Havva ve Hz. Âdem (a.s)’ın Kur’an-ı Kerim’de geçen yasak meyveyi yemesi olaylarına benzetilmiştir. Peki fruktoz bahsedildiği kadar zehir niteliğinde mi? Üniversite de fruktoz seminer konum olmakla beraber geniş bir konu aralığında araştırmalar yaptığımda aslında burada bahsedilenin meyve sebzelerde bulunan fruktoz olmadığıdır (tabi ki bu besin gruplarının da bir porsiyon ölçüsü olduğunu unutmuyoruz!) ve de işlenmiş fruktoz olarak nitelendirilen yüksek fruktozlu mısır şurubuna dikkat edilmesi gerektiğidir.

Yapılan çalışmalara göre yüksek fruktozun bahsedilen metabolik etkilerinden olan hiperinsülinemi ve insülin direnci bazı kanser türlerinin ortaya çıkmasına sebep olduğu söylenmiştir. İnsülin düzeyinin artması vücutta inflamatuar ajan artışını tetikleyerek tümör büyümesini desteklediği bildirilmiştir. Yüksek fruktoz tüketimi, kanseri çeşitli metabolik yollarla tetikleyerek, kanser hücrelerinin glikoz olmadığında bile, fruktoz içeren ortamlarda glikoz varlığı ile eşdeğer hızlarda büyümeye devam etmesine sebep olup ve bazı kanser türlerinin ilerlemesinde alternatif bir substrat rolü üstlendiği bulunmuştur.

Afrikalı-Amerikalı kadınlarda karbonhidrat alımının tipleri, glisemik indeks, glisemik yük ve over(yumurtalık) kanseri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir meta analizin sonuçlarına göre özellikle diyabetik katılımcılarda yüksek glisemik yük ve over kanseri arasında pozitif bir ilişki bulunduğu söylenmiştir. Glisemik indeks için ise anlamlandıramadıklarını ifade etmişler. Ancak bilimsel araştırmalardan aksi bir görüş çıkmadığı sürece karbonhidratlarda düşük glisemik indeskli besinleri tercih etmediğinin daha uygun olacağını söyleyebiliriz. Çünkü bu çalışmanın sonunda da ifade edildiği gibi Tip 2 Diyabetli hastalar için örneğin yüksek fruktozlu ya da yüksek şeker tüketimi insülin düzeyini arttırmada rol oynar ve de bu durum artmış IGF yoluyla kanser riskini veya kanser hücrelerinin büyüme hızını arttırmasına sebep olduğu belirtilmiştir.

Tüm bu anlattıklarıma özet olarak sizlere bahsetmek istediğim esasen şuydu: besinler biz onları doğru porsiyonlarda, yeterli ve dengeli tükettiğimiz takdirde bizim için tehlike arz etmez. Sağlığınızın kıymetini bilin ve dört yapraklı yoncanız tabağınızda yer alsın yeter 😊

Sağlıcakla kalın..

Yazan: Dyt Büşra Doğan

KAYNAKÇA:

  • Bo Qin, Patricia G. Moorman, Anthony J. Alberg3 , Jill S. Barnholtz-Sloan , Melissa Bondy , Michele L. Cote6 , Ellen Funkhouser , Edward S. Peters8 , Ann G. Schwartz , Paul Terry , Joellen M. Schildkraut and Elisa V. Bandera: Dietary carbohydrate intake, glycaemic load, glycaemic index and ovarian cancer risk in African-American women, British Journal of Nutrition (2016), 115, 694–702
  • Baysal A, Diyet El Kitabı
  • Burçin AYGÜN ÇEVİK, Edibe PİRİNÇCİ: BESLENME VE KANSER, Fırat Tıp Derg/Firat Med J 2017; 22(1): 1-7
  • Yeşim İŞGÜZAR, Uzm. Dyt., Gamze AKBULUT, Doç. Dr.: Yüksek Fruktoz Tüketimi ve Kanser, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 2016; 1(2): 35-40
  • Herman MA, Samuel VT. The sweet path to metabolic demise: fructose and lipid synthesis. Trends in Endocrinology & Metabolism. 2016;27(10):719-30.
  • Samuel VT. Fructose induced lipogenesis: from sugar to fat to insulin resistance. Trends in Endocrinology & Metabolism. 2011;22(2):60-5.
  • White JS. Challenging the fructose hypothesis: new perspectives on fructose consumption and metabolism. Advances in Nutrition: An International Review Journal. 2013;4(2):246-56.

 

mail-grubu