GERÇEKTEN “İŞE YARAYAN” BİR DİYET
Temelinde yağ olan Karatay diyetinin protein içeriği yüksek, karbonhidrat içeriği ise çok düşük. Karatay listesinin bir gününü incelediğimizde 1330 kkal enerji olduğunu, bunun %61’inin yağdan, %32’sinin proteinden, %7’sinin karbonhidrattan geldiğini görüyoruz. Yüksek yağ doygunluk hissini artırmasının yanı sıra vücutta açlık metabolizmasını andıran bir metabolik yola sebep oluyor. Proteinin yüksek olması termogenezi artırıyor ve diyetteki bu oranlarla glisemik indeks hep düşük olduğu için yemekten sonra salgılanan insülin oranı azalıyor. Tüm bunlar enerji alımını azaltıp, enerji harcamasını artırıyor ve diyeti yapan kişi kısa sürede zayıfladığını görüyor. Bu mükemmel yöntem yıllardır biliniyor, hatta bazı hastalıkların tedavisinde kullanılabiliyor. Zayıflama konusunda ise bu tarz diyetler zaman zaman tüm dünyada farklı adlarla popüler oluyor. Bunun sebebi “işe yaramak” kavramının ağırlık kaybıyla eş değer tutulması.
Peki ya sağlığımız? Bu beslenme şeklinin çok fazla yan etkisi var, yoksa herkes yıllardır bilinen bu basit mekanizma üzerinden diyet listeleri geliştirirdi. Yapılan pek çok çalışmada sağlıklı bir diyette genel hatlarıyla enerjinin %50-60’ının karbonhidratlardan –tabi ki türü önemli- %12-20’sinin proteinden ve %25-30’unun yağdan gelmesi önerilir. Enerji oranlarının sağlıklı olduğu bir diyette başlarda Karatay diyeti kadar etkili sonuç göremeyebilirsiniz; ancak uzun dönemde (1 yılı aşkın süre) bu iki diyet türünün etkisi hemen hemen aynıdır.
Bu yazıda Karatay’ın sözlerini ve bunlardaki çelişkilerle yanlışları paylaşmayı amaçlıyorum. Tırnak içinde belirtilenler Karatay’ın çıktığı televizyon programlarında söylediği cümlelerdir.
“DİYETİSYENLER BENİ SEVMİYOR ÇÜNKÜ BENİ GÖRÜNCE PANİK ATAK GEÇİRİYORLAR.
DOKTORLAR OKUMAYI SEVMEZ, ONLARIN DEDİKLERİ ESKİ BİLGİLER, BİLİM İLERLİYOR TAKİP ETSİNLER. “
“ BEN DEMİYORUM BUNU BİLİM DİYOR.”
Canan Karatay’ın bilim bunu söylüyor bakın bu kitapta da dediklerim yazıyor diye gösterdiği bir kitabın 1972 yılına ait olmasının trajikomikliğini geçtim koca ülkede bilimsel araştırmaları takip eden tek sağlıkçı olması sizce mantıklı mı?
Bu ülkede Karatay’ın okuduğunu iddia ettiği bilimsel çalışmalarda birebir yer alan, bilimsel çalışmaları kaleme alan bilim insanları var ve sorulduğu zaman Canan Karatay’ı da bir güzel eleştiriyorlar. (bakınız Karatay’ın da meslektaşı Prof. Dr.İlke Sipahi) Canan Karatay özellikle diyetisyenler, kardiyologlar ve jinekologlar tarafından sevilmiyor. Çünkü en çok yanlış bilgiyi bu alanlarda paylaşıyor. Bilim insanlarının Karatay hakkındaki tek korkusu ise halkın onu dinleyip yaptığı diyetler yüzünden 10-15 yıl sonra ülkemizde kalp hastalıkları başta olmak üzere hastalıkların artması. Çünkü beslenmenin etkileri genelde uzun zamanda görülür.
Besin intoleransı hakkında ne düşünüyorsunuz, mide ameliyatları hakkında ne düşünüyorsunuz gibi sorulara ben onu bilmem, eskiden bunlar yoktu şeklinde cevap veren hocanın, bilimsel araştırmaları takip ettiğine de pek inanamıyorum açıkçası.
“YAĞ YEMEZSENİZ KABIZ OLURSUNUZ ZATEN TÜRKİYENİN YÜZDE BİLMEM KAÇI KABIZ, BİZ HEPİMİZ MOTORUZ HİÇBİR MOTOR YAĞLANMADAN ÇALIŞMAZ, ETİ YAĞLI ALIN, SÜTÜ, YOĞURDU PEYNİRİ TAM YAĞLI TÜKETİN. BUNLAR TAM YAĞLI OLMAK ŞARTIYLA SAĞLIKLIDIR.”
“YAĞ YEMEDİĞİNİZ İÇİN KİLOLUSUNUZ, HASTASINIZ. BAKIN AMERİKAYA YILLARDIR DÜŞÜK YAĞLI BESLENİYORLAR, YILLARDIR SPOR YAPIYORLAR, KOŞUYORLAR, LİGHT ÜRÜNLER TÜKETİYORLAR AMA %35’i OBEZ”
Amerika’daki beslenme alışkanlığını hepimiz az çok biliyoruz, halktan kimsenin bu cümlelere kanmasını beklemiyorum. Genelde enerjinin %40-50’sini yağdan karşılayan Amerikalılarda doymuş yağ tüketimi de fazla ve bunlar Karatay’ın tavsiye ettiği diyette de var. 2030 yılında Amerika nüfusunun %50’sinin obez olması bekleniyor ama bunun sebebi az yağ tüketmek değil. Fazla doymuş ve total yağ tüketimi, yanlış karbonhidrat seçimi (posanın az, yüksek fruktozlu mısır şurubunun fazla olması) ve tabi ki HAREKETSİZLİK.
Yağ önemli bir diyet bileşeni, yağsız ya da düşük yağlı diyet asla yapılmamalı; ama Karatay diyetinde yağ olması gerekenin iki katı! Uzun süre aşırı yağ tüketildiğinde inflamasyon, kalp hastalıklarına yakalanma riski, felç, diyabet, leptin direnci, insülin direnci vb. görülme oranı artıyor. Karatay bunun tam tersini söylese de dünyada yüzlerce bilimsel çalışma bunu açık bir şekilde gösteriyor. Hatta hem kalp hastalıklarından hem de çeşitli hastalıklardan dolayı ölüm oranının arttığını gösteren çalışmalar var. Buna inanmıyorsanız bilimsel çalışmaları kendiniz de okuyabilirsiniz. Üstelik illa İngilizce olmasına da gerek yok, Türkiye’de yapılmış ya da Türkçe derlenmiş çalışmaları “google akademikten” bulabilirsiniz.
“BOL TEREYAĞINDA PİMİŞ (PASTIRMALI) 3-4 YUMURTA YERSENİZ HALSİZLİĞİNİZ KALMAZ”
Bu kadar yumurta bırakın bir öğünü bir gün için bile çok fazla. Yumurta harika bir besin, en iyi protein kaynağı ve mutlaka tüketilmeli ama sözü edilen miktar sağlıklı kişiler için bile uygun değil. Kaldı ki yumurtanın yağda pişirilmesi tercih edilmemeli. Tabi ki yağda yumurta da yiyeceksiniz ama haşlama çok daha uygun bir yöntem. Çünkü yumurta ısıl işlem görürken yani pişerken vitamin, mineral hatta protein kayıpları olabiliyor. Yumurta kabuğu bu kaybı minimumda tutuyor, direk yağda pişen yumurtada ise bu kayıplar maksimum oranda. Eskiden bunun içine bir de pastırma koyun derdi. Sonra işlenmiş etlerin kanserojen olduğu medyada açıklandı –ki bu uzun zamandır var olan bir bilgi- Ardından Karatay’ın ekranda belirip ben size demedim mi, yıllardır söylüyorum işlenmiş etler kanserojendir demesi ayrı bir olay. Bol tereyağından artık bahsetmiyorum bile!
“MEYVELERDEN UZAK DURMALISINIZ, MEYVE ŞEKERİ ÇOK TEHLİKELİ, ARTIK MEYVELERDE VİTAMİN-MİNERAL YOK SADECE FRUKTOZ VAR”
(Şöyle bir açıklık getirelim Karatay herhangi bir sağlık probleminiz yoksa, şişman değilseniz ve bel çevrenizde yağlanma yoksa günde bir tane sabah saatleri olmak üzere meyve yemenizde sorun görmüyor. )
Fruktozun metabolizma üzerine bir yığın olumsuz etkisi var, evet haklı; ama kastettiği meyveler değil, “yüksek fruktozlu mısır şurupları” olmalıydı. Meyvelerdeki fruktozun böyle bir etki oluşturması için çok fazla tüketiyor olmanız gerekiyor.
Günde 5 porsiyona kadar meyve tüketilebilir. Meyvelerin hepsi çok özel, hepsinin sağlığımız üzerine olumlu etki edecek vitaminleri, mineralleri hatta fonksiyonel bileşikleri içerdiğini biliyoruz.
Meyveler için hepsinin genetiği değişti diyen bir bilim insanının eline tavuk yumurtası alarak bakın bu doğal, buna bir şey olmadı demesi mantıklı mı? Doğallığın bozulması hepimizi rahatsız ediyor, etmeli de ama tahılların, meyvelerin yapıları tamamen bozuldu ve hayvanlara, baklagillere, sebzelere, yumurtalara hiçbir şey olmadı gibi düşündürmeye çalışması… Kusura bakmasın ama buna ilkokul çocuğu bile inanmaz. GDO’yla ilk hayvan yemlerinde tanıştık, tavuk yumurtasındaki üretim değişikliğinden hepimizin haberi var. Bu konuda elimizden geleni yapmak, doğal besinler tüketmeye çalışmak doğru; ama yerine koyacak bir şey yoksa bir besin grubunu silip atamazsınız. Çünkü bunun sağlığımıza getirisinden çok götürüsü olacaktır.
“EKMEK YEMEYİN, TAHIL YEMEYİN. KİLOLU DEĞİLSENİZ TAM TAHIL YİYEBİLİRSİNİZ. EKMEK ŞEKERDİR. TÜRK HALKINI ŞİŞMANLATAN EKMEKTİR.”
“BANA KARBONHİDRAT YEDİRMİYOR DİYORLAR, CEVİZ, FINDIK, BULGUR NE O ZAMAN”
“KARBONHİDRAT YERSENİZ ŞİŞMAN OLURSUNUZ, ANİDEN KAN ŞEKERİNİZ YÜKSELİR HASTA OLURSUNUZ”
“KARBONHİDRATLAR BAĞIRSAK FLORASINI BOZUYOR.”
“UN, NİŞASTA PİŞERKEN YANARAK TRANS YAĞLARI MEYDANA GETİRİYOR.”
Son cümleyi açıklamayacağım bile adı üstünde trans YAĞ.
Yazının başında dedim ki Karatay diyetinde enerjinin %7’si karbonhidrattan geliyor ama sağlıklı bir diyette bu oran %50-60 olmalı. Eğer Karatay diyette karbonhidratlara yer vermiş olsaydı kilo verme başarısını sağlayamazdı. Yüksek yağ ile beslenip bir yandan karbonhidrat tüketirseniz kilo alırsınız. Bu yüzden ekmeği, meyveyi yasaklıyor ve izin verdiği karbonhidrat kaynaklarını aşırı derecede sınırlıyor.
Karbonhidrat hakkında dedikleri tamamen yanlış değil. Şeker konusunda haklı, olabildiğince şeker tüketmeyin. Karatay’la anlaşamadığımız nokta onun her karbonhidratı rafine şekere benzetmesi. Her karbonhidrat hızlı sindirilmez, karbonhidrat kaynakları bağırsak florasını bozmaz bilakis posa içeriğiyle tam tersi etki sağlar.
Ekmeği obeziteden sorumlu tutamayız. Son yıllarda Türkiye’de ekmek tüketimi hızla azalıyor ama nedense obezite artmaya devam ediyor. Ekmeksiz ve/veya tahılsız diyet olmaz.
Tahıllardan karşıladığımız B vitamini ihtiyacını sert kabuklu yemişlerle sağlayabileceğimizi söylese de maalesef doğru değil. Ayrıca tahılların yağ içeriği yok denecek kadar azken sert kabuklu yemişlerin ne kadar çok yağ içerdiği gerçeğini de görmezden gelemeyiz. Bu iki besin birbirine denk değil.
Bu konu için çok daha ayrıntılı yazılmış bir sürü yazı var, lütfen araştırıp, okuyun. Çünkü benim buraya sığdırmam mümkün değil.
Bir televizyon programında seyirci soruyor, madem tahıllar zararlı, o zaman varoluş sebepleri ne? –yani aslında yaratılış sebebini soruyor- ve Karatay bu soruyu şu şekilde yanıtlıyor: Bu kitlelerin uyutulması, bunlar Amerika’da ucuza insanları beslemek için çıkarıldı. Endüstride tabi üzerine atladı. (Yorum bile yapamıyorum)
Son zamanlarda bir de kromozom olayını çıkardı sağ olsun. Buğdayın kromozomunun değiştiğini söylüyor; ama buğdaydan yapılan bulguru, lahmacunu tüketmenize izin veriyor. Peki ya diğer yasakladığı tahıllar? Ayrıca Karatay en baştan beri ekmeğe savaş açmış durumda ve dayandığı buğdayın kromozom sayısı değildi, ekmeğin insanları hasta ettiğiydi. Çünkü Karatay diyeti gibi yüksek yağlı, proteinli bir diyetin “işe yaraması” için (insanların ben bu diyetle kilo verdim demesi için) karbonhidratın karalanması şart.
“BEN ÖĞLEN ACIKMAM, İKİ ÖĞÜN YEMEK YERİM. ÇÜNKÜ SABAH KAHVALTISINI GÜZEL YAPARIM AKŞAM DA DOYANA KADAR YERİM, SİZ YANLIŞ BESLENDİĞİNİZ İÇİN ACIKIYORSUNUZ”
Karatay diyetinin bir getirisi aslında bu. O kadar yağ tüketiminden sonra kısa sürede acıkmak zaten normal olmazdı. Sağlıklı beslenen bir insan acıkır, acıkmak normal bir fizyolojik olay, yani bunu yadırgamak saçma.
Sağlık tavsiyelerinde hep öğün sayısını artırmak gerektiğini duyarız. Aslında bu daha fazla yemelisiniz anlamında değil ana öğünlerdeki miktarlardan birazını aralara kaydırın anlamındadır. Böylece insülin dalgalanmalarının fazla olması önlenir. Bu hem hastalıkları önler, hem zayıflamayı kolaylaştırır. Tabi ki bunu tek başına öğün sayısını artırarak başaramazsınız, öğünlerde tüketilen besinler ve miktarları da son derece önemli.
KARATAY DİYETİ HERKES İÇİN AYNI, BOL MİKTARDA YİYİN YA DA YEMEYECEKSİNİZ GİBİ UYGUN OLMAYAN İFADELER VAR. TÜM HASTALIKLAR İÇİN BESLENME İLKELERİ AYNI CÜMLELERDEN İBARET: “EKMEK, TAHIL, KARBONHİDRAT YEMEYECEKSİNİZ. BOL ET, BOL YAĞ TÜKETİN. KİTABIMDA YAZDIM, BEN BUNU KİTABIMDA ANLATIYORUM”
-Sporcu biri arıyor; sporcuların karbonhidrat tüketmesi lazım, ne yapabilirim diyor? Karatay cevap veriyor: “Sporcuların o an değil önceki beslenmesi önemli, zaten karbonhidratla enerji sağlanmaz ilk başlarda enerji veriyor gibi görünebilir ama sizin tüm enerjinizi alır. Kitabımda sporcuları anlatıyorum kitabımı alıp okuyabilirsiniz.”
-Ülseratif kolit hastası biri, nasıl beslenmem lazım diye soruyor. (Bu hastalıkta şiddetli kanlı ishal var ve beslenmeleri her hastanın kendisine özeldir. Genelde esmer tahıllar posa içeriği yüksek olduğu için önerilmez, kuru baklagiller önerilmez, yağ miktarı azaltılır.) Karatay ise tahılları tamamen kesmesi gerektiğini hatta ekmek kesilmiş bıçakların değdiği yemekleri bile yememesi gerektiğini söylüyor. Kendi diyetini anlatıp, kitabımda anlatıyorum hastalıklardan korunmak için nasıl beslenilmesi gerektiğini diyor. Anlattıklarının ülseratif kolitle alakası yok, bu hastalar tahıl tüketebilir, sanırım hoca çölyakla karıştırmış.
-Hamileler Karatay diyeti yapabilir mi diye bir soru geliyor. E zaten hamileler için, kitabımda anlatıyorum, kitabımı alıp okusunlar diyor.
-Çocuklar nasıl beslenmeli diye soruyorlar. Yine Karatay diyetini anlatıyor. Meyve suyunun çocuklar için alkol olduğunu, özellikle 5 yaşına kadar beyin gelişimi olduğunu, şeker, bal, pekmez, meyve suyu vs. tüketmemeleri gerektiğini söylüyor. Zaten daha sonra çocuk bunları yemez alışmadığı için diyor. Ben de çocukları tatlı tada alıştırmama taraftarıyım; ama çocukların taze sıkılmış meyve suyu tüketmesinde, günde 1 kaşık bal, pekmez yemesinde bir sorun yok. Pekmezin, balın yararlarını Türk halkına anlatmaya da gerek yok zaten. “Çocuklarınıza bol bol şekersiz Türk kahvesi içirin.” “Meyve suları ürik asiti yükseltir.” hocamızın çocuklar için söylediği diğer skandal cümleler. Ürik asitin yükselmesine en büyük sebep fazla protein ve yağ tüketimi ama nedense(!) o meyveyi suçlamayı tercih ediyor.
“ZEYTİNYAĞ ANNE SÜTÜ GİBİDİR. ANNELER BEBEKLERİNE BİBERONLA ZEYTİNYAĞI İÇİRSİN”
Zeytinyağı mükemmel bir besin olabilir ama anne sütü mucizevi bir besindir. Her bebeğe özel salgılanan (mesela prematüre bebek annelerinin sütleri farklıdır), içinde ilk altı ay boyunca bebeğin A’dan Z’ye tüm ihtiyaçlarını karşılayan besin öğelerini bulunduran, anneyle bebeği birbirine bağlayan bir mucizeden bahsediyoruz.
Besin değerlerini kıyaslayacak olursak 100 ml anne sütünde yaklaşık 70 kkal, 1 gram protein (tüm elzem aminoasitler vardır), 4 gram yağ, 7 gram karbonhidrat, kalsiyum, magnezyum, çinko vs. mineraller ve vitaminler varken zeytinyağının 100 ml sinde yaklaşık 882 kkal enerji, 99,6 gram yağ, 0 gram protein, 0,2 gram karbonhidrat A ve E vitamini ve çok az miktarda bazı mineraller vardır. Şimdi siz söyleyin zeytinyağı anne sütü gibi miymiş?
“ŞEKER YÜKLEMESİ YAPTIRMAYIN”
Jinekologlarımız hatta tüm doktorlarımız buna çok güzel cevap verdi. O yüzden söylenecek çok fazla söz yok aslında.
Gestasyonel diyabet riski olan tüm gebeler yaptırmalı, doktorunuz yaptırmanız gerektiğini söylüyorsa yaptırmanız şart. Çünkü bu test dışındaki yöntemler gebelikte şeker hastalığının teşhisinde yetersiz kalıyor, yani sonuç doğru çıkmayabiliyor.
Hala bu yöntem dışında kullanılabilecek bir yöntem araştırılıyor. İnşallah bilimin hızlı ilerleyişiyle çok yakında o da bulunacak.
SON OLARAK
Karatay ne ilk ne de son. Yağ ve/veya protein ağırlıklı diyetler farklı isimlerle farklı kimliklerle hep karşımıza gelecek. Birçok insana göre daha lezzetli, daha doyurucu ve uygulaması daha kolay. Bu yüzden sağlıklı olmamasına rağmen insanlar tercih edebiliyor.
Bu yazıyı yazarken çok fazla Karatay videosu izledim, o kadar çelişkili cümleler, o kadar akla mantığa sığmayan bilgiler duydum ve bazıları öyle komikti ki halk nasıl inandı da bu insan bu kadar popüler oldu diye düşündüm. Sonra fark ettim ki beden algısı, toplumsal baskı, insanların sürekli diyetler yapması hatta bazen tatsız şeylerle beslenerek mutsuz hissetmesi, etraflarından duydukları cümleler, bıkkınlıkları vb. pek çok etmen var bu işin içinde. Duymak istenileni söyleyen bir profesör olunca ve medya da üstüne gidince sonuç bu oldu sanırım. Bunları düşününce sinirimin yerini üzüntü aldı. Allah kimseye özellikle de toplum üzerine etkisi olabilecek insanlara para ya da şöhret hırsı vermesin.
NOT: En çok üzüldüğüm şeylerden biri de Karatay’ı sevenlerin “ilaç firmalarının işine gelmediği için doktorlar tarafından sevilmiyor” yorumları. Allah aşkına doktorlar mı alıyor o ilaçların parasını! Biz diyetisyeniz, zaten bizim ilaç firmalarıyla hiç işimiz olmaz. Belki de bu konuyu tekrar gözden geçirmeniz gerekiyordur.