Diyabete Bir Çözümde Cerrahi Yaklaşım
Çağımızın en büyük problemlerinden birisi olan diyabet; pankreasımızın yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insülin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda gelişen bir hastalıktır.
Dünya üzerinde her 11 yetişkinden 1’i diyabetli yani yaklaşık 415 milyon insan ve her 6 saniyede 1 kişi diyabet hastalığından hayatını kaybediyor buda yaklaşık 5 milyon insana tekabül ediyor.(IDF,7. Diyabet Atlası 2015). Hastalığa yakalanma oranı her geçen gün artarken yapılan binlerce klinik araştırmaya, milyonlarca dolarlık harcamaya, onca emeğe rağmen diyabet konusunda hiçbir mesafe kat edilememiştir.
Peki çözüm olarak yapılan klasik tedavi yöntemi nedir? Tabi ki eğitim+ diyet+ egzersiz ve en son gelinen nokta olarak ilaç tedavisidir. Tip 2 diyabet, insülin üretilip kullanılamaması haliyken bazı ilaçlarda daha fazla insülin vererek diyabeti kontrol altına almaya çalışıyor, böyle bir durumda yapılan şey aslında tedavi etmekten çok karaciğer gibi böbrek gibi organlarımıza zarar vermektir. Diğer, insülin direncini kırmada yardımcı olan ilaçlarda da aynı şekilde, belki ilk zamanlarda şekerin dengelenmesinde, ağrılarımızın dinmesin de yardımcı olacak ama uzun süreli kullanımlar sonucu iştahın artması sonucu kilo alma, buna bağlı olarak da gelişen kolesterolün yükselmesi, böbrek fonksiyonlarının işlevlerini kaybetmesi gibi ciddi problemlere yol açacaktır.
Peki diyabetin bu denli artmasındaki başlıca neden nedir? Bu sorununun cevabı olarak karşımıza çıkan en büyük problem gıda sanayisindeki artışla birlikte işlenmiş ve rafine gıdaların çok fazla kullanılmasını görüyoruz. Diyabet ve obezite bu yüzden bu kadar artmaktadır. Bu gıdalar adeta kimyasal bir ön sindirim işlemine tabi tutulmuş oldukları için ince barsağın orta kısmına geldiklerinde biyokimyasal anlamda sindirimleri tamamlanmış oluyor. Geriye sadece nöropeptid seviyesinde bir uyarıma neden olmayan posa kalıyor. Bizim sindirim sistemimiz posayı kendi litik enzimleri ile yıkamadığı için de posalı gıdaların biyokimyasal sindirimi ancak kolonik mikrofloranın fermantasyonu ile sağlanıyor.
Modern çağ insanın beslenme şekli ince barsak hormonlarımız arasında bir dengesizliğe neden olmuş, aşırı uyarılmış proksimal ince barsak (jejenum,orta kısım) ve aktivitesini yitirmiş atanüe distal ince barsak(ileum,son kısım) işleyişi gelişmiştir. Burdan da şu sonucu çıkarabiliriz; ince barsağın orta kısmından kaynaklanan insülin direnci hormonlarımız aktif, ince barsağın son kısmından kaynaklanan iştah kesici ve insülin ativitesini artırıcı hormonlarımız pasif bir konuma geçmiştir. Açlık içgüdüsü mideden değil, ince barsaklar tarafından domine edilir. Çünkü mide boşalaşını engelleyen santral anoreksiyojenik etkiye sahip GLP-1 , oksintomudilin, polipeptid YY gibi maddelerdir, çoğu distal ince barsak kökenli hormonlardır.
Şu anda Uluslararası Diyabet Kongresi (EASD) diyabetin kesin tedavisi ile ilgili çalışmaları üç ayrı alanda yürütüyor. Bunlar; kök hücre nakli çalışmaları, suni pankreas ve cerrahi çözüm yöntemleridir.
Kök hücre naklinde; kök hücrelerin karaciğere yerleştirilip hücrenin insülin vermesi sağlanabiliyor. Hücre bireyin kendi hücresi olduğu için doku reddi de gerçekleşmiyor. Ama henüz tam olarak çözülemedi. Kök hücreden yapılan beta hücresinden aynı dozda insülin salgılandığı için, kandaki değişen şeker düzeyine göre kendini ayarlayamıyor bu yüzden bu sorunun çözümü için çalışmalar hala devam ediyor.
İkinci bir yöntem olarak olan yapay pankreas ise iki ayrı sistemden oluşuyor. Birincisi kısa aralıklarla yapılan kan şekeri ölçümü, ikinciside ölçülen kan şekerlerinin değerlerine göre vücuda insülin veren özel bir insülin pompası. Pankreas naklinde sıkıntılı olan nokta ise yeni pankreasın vücut tarafından reddedilmesi .
Üçüncü ve en mantıklı olan yöntem ise metabolik cerrahi; tokluk sinyallerimizin oluşmasını sağlayan hormonlarımızın bulunduğu ince barsağımızın son kısmı ile ilk kısmının yer değiştirmesidir. Belli tetkiklerin sonucuna göre yapılan metabolik cerrahi ameliyatında midede bir küçültme işleminede gidiliyor. Bunun yapılmasının nedeni ise hacmin kısıtlanmasından ziyade midenin boşalmasını hızlandırmak ve hormonları canlandırmaktır. Gıdalar direk ince barsağın son kısmına geçeceği için tokluk hissedilir, daha çabuk doygunluğa ulaşılır. Buna bağlı olarak da şeker düşer, kilo verilerek kilo kontrolü sağlanır. %92’lik bir kısımda diyabet tedavi edilirken %8’lik bir kısımda iyileşme gözlenir ve yapılan araştırmalara göre metabolik cerrahi ameliyatı, şeker için kullanılan ilaç ve insülin masraflarını %90 oranında azaltıyor. Burada obezite cerrahından farklı olarak parça çıkarılmayıp ince barsakların yeri değiştirildiği için ince barsağın her tarafından besin geçer ve emilimde bozulma olmaz. Bu ameliyattan fayda görmek içinde insülin üretiminin bitmemiş olması gerekiyor.
Sonuç olarak ilaçların vücudumuza verdiği zararların yerine sağlıklı beslenmenin yanında bu tetkikler üzerinde yoğunlaşarak hem hayat kalitesini hem de emilim sorunları açısından çok daha iyi sonuçlar elde edebiliriz.
Diyetisyen Sümeyye MUTLU
sumeyyemutlu@hotmail.com