D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNİN OBEZİTE İLE İLİŞKİSİ

D vitamini kalsiyum ve fosfor metabolizmasını düzenleyen, yağda eriyen vitaminler arasında yer alan ve diğer vitaminlerden farklı olarakta vücutta üretilen hormon ve hormon öncü- leri olan bir grup steroldür. D vitamini; bitkilerden alınan ergokalsiferol (Vitamin D2) ve hayvansal gıdalardan alınan aynı zamanda da bireyin derisinde bulunan 7 dehidrokolesterolün güneş ışınlarına (ultraviole B) maruziyeti sonucu oluşan kolekalsiferol (Vitamin D3) olarak iki formdan oluşmaktadır. İnsanlar D vitamini gereksiniminin büyük bir bölümünü güneş ışınları sayesinde endojen yol ile karşılamaktadır. Karaciğer, balık, yumurta sarısı somon, uskumru, süt, brokoli, yeşil soğan D vitamini bakımından zengin besin grubunu oluşturmaktadır. Diyetle D vitamini alındığında veya güneş ışığı maruziyeti sonrası deriden 7-dehidrokolesterol salındığında, bu formlar ilk olarak karaciğerde bulunan 25 hidroksilaz enzimi sayesinde 25 hidroksivitamin D’ye [25 (OH)D] ardından da böbreklerde  alfa hidroksilaz enzimi ile de D vitaminin aktif formu olan 1,25 dihidroksivitamin D’ ye [1,25(OH)2D] dönüşmektedir. 1,25(OH)2D sentezlenmesinde parathormon (PTH), kalsiyum (Ca) ve fosfor (P) düzeyleri de etkili olmaktadır.

25(OH)D düzeyinin bazı kaynaklara göre 21-29 ng/ml arasında olduğu bazı kaynaklara göre de 20-32 ng/ml olduğu durum D vitamini yetersizliği, 20 ng/ml’den düşük olduğu durum ise D vitamini eksikliği olarak ifade edilmektedir. D vitamini eksikliği güneş ışığından yeterince yararlanamayanlarda, koyu tenlilerde, cildin güneş ışığı almasını engelleyecek şekilde giyinenlerde, güneşten korunmak için sürekli yüksek faktörlü koruyucu krem kullananlarda, hava kirliliğinin fazla olduğu bölgelerde yaşayanlarda, obezlerde, yaşlılarda, sık doğum yapanlarda, beslenme yetersizliği olanlarda ve kış mevsiminin uzun sürdüğü bölgelerde yaşayanlarda daha fazla görülmektedir. Yakın zamana kadar vitamin D’nin sadece kemik, böbrek ve bağırsak üzerinde etkili olduğu belirtilirken günümüzde beyin, prostat, meme, kolon, pankreas, immün hücreler, kaslar, endotel ve miyokard olmak üzere pek çok organı da etkilediği bildirilmektedir. D vitamini pankreasta Beta hücreleri üzerinde stokinlerin neden olduğu hücre harabiyetini engellediği ayrıca insülin salınımını uyardığı, kardiyovasküler sistemde, damarlarda köpük hücre oluşumunu ve makrofajların kolesterol alımını inhibe ettiği, aynı zamanda vasküler düz kas hücrelerin proliferasyonunu azalttığı, lenfositlerden salınan sitokinlerin inhibisyonu ile endotel hücrelerinde adhezyon moleküllerinin üretimini baskıladığı ve bu sayede ateroskleroza karşı koruma sağladığı görülmektedir. Aynı zamanda vitamin D’ nin aktif formu olan 1,25(OH)2D’nin renin seviyelerini baskılayarak antihipertansif etki gösterdiği belirtilmektedir. Vitamin D’nin endokrin ve kardiyovasküler sisteme olan bu etkileri göz önüne alındığında eksikliğinin bu sistemlere ilişkin birçok hastalığa yol açabileceği düşünülmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda D vitamini eksikliğinin insulin direnci, metabolik sendrom, kardiovasküler hastalık riskini artırdığı, obezite, kanser, Tip 1, Tip 2 DM ve hipertansiyon gibi birçok hastalık için risk faktörü olduğu gösterilmektedir.

Obezite ile İlişkisi İse ; Obezite hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde bir halk sağlığı problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. DSÖ verilerine göre 2014’de 18 yaş üzerinde 1.9 milyar yetişkinin fazla kilolu, yaklaşık 600 milyon yetişkinin obez olduğu, 2013 yılında ise 5 yaş altı 42 milyon çocuğun aşırı kilolu veya obez olduğu görülmüştür. Amerika Birleşik Devleti’nde (ABD) Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi (CDC) tarafından yürütülen ABD Ulusal Beslenme ve Sağlık Araştırması’nda (NHANES) 2009-2010 yılında 20 yaş ve üzeri kişilerin %35.7’sinin (78.4 milyon kişinin), gençlerin ise yaklaşık %17’sinin obez olduğu saptanmıştır. Ülkemizde de dünya genelinde olduğu gibi obezite görülme oranı giderek artmaktadır. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) 2012 raporunda obezitenin Türkiye için 15 yaş ve üzeri popülasyonda %52 oranında olduğu belirtilmiştir. “Türkiye Diyabet Epidemiyoloji Araştırma Projesi (TURDEP-I)” çalışmasında obezite prevelansının %22, TURDEP-II çalışmasında ise %31.2 olduğu, abdominal obezite prevelansının da %46.3 olduğu saptanmış olup, TURDEP I ve TURDEP II arasındaki 12 yıllık süreçte Türkiye’de obezite sıklığının %44 oranında arttığı bildirilmiştir. Türkiye Obezite Profili çalışmasında katılımcıların %29.5’inin, TEKHARF çalışmasında erişkin kadınların %43’ünün, erkeklerin ise %21.1’inin obez olduğu görülmüştür. Türkiye İstatistik Kurumu Sağlık Araştırması’na göre 15 yaş üstü bireylerin %34.8’inin fazla kilolu, %17.2’sinin obez olduğu belirtilmiştir.Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması verilerine göre de ülkemizde 19 yaş ve üzeri kişilerin %34.6’sı fazla kilolu, %30.3’ü ise obez olup, kadınlarda obezite oranı (%41) erkeklere (%20.5) göre daha fazladır. Obeziteye neden olan etmenler tam olarak bilinemese de fiziksel aktivite yetersizliği, aşırı ve yanlış beslenmenin yanısıra genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, sosyokültürel ve psikolojik problemlerin birinin ya da birkaçının da bir arada olması ile meydana geldiği söylenebilmektedir. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda obezitenin D vitamini ile ilişkili olduğu belirtilmektedir. 23 çalışmanın incelendiği metaanaliz çalışmasında obez bireylerde normal kiloda olanlara göre %35, aşırı kilolu olanlara göre de %24 oranında vitamin D yetersizliği bulunduğu, beden kitle indeksi (BKİ) ile Vitamin D eksikliği arasında anlamlı ilişki olduğu belirtilmektedir. Vitamin D seviyesinin göstergesi olan serum 25(OH) D ve obezite arasındaki ilişkiyi belirlemek için yapılan çalışmalarda da serum 25(OH) D düzeyi ile obezite arasında anlamlı negatif yönde ilişki olduğu görülmüştür. Gonzalez ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışma da ise yüksek BKİ, bel çevresi ve bel-boy oranına sahip bireylerde belirgin bir şekilde düşük vitamin D seviyesi saptanmıştır. Heller ve arkadaşlarının yapmış olduğu benzer bir çalışmada da geniş vücut boyutuna ya da aşırı adipoz yağ dokusuna sahip olan atletlerde vitamin D eksikliği/yetersizliği olduğu saptanmıştır. Obezlerde yapılan başka bir çalışma da ise L2-L3 intervertebral seviyede toplam abdominal yağ fazlalığının, düşük 25(OH) D ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştür. Marcotorchino ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada vitamin D takviyesinin yağ asit oksidasyonu ve mitokondriyal metabolizmada yer alan genlerin düzenlenmesini sağlayarak yağ oksidasyonunu artırdığı ve buna bağlı olarak da kilo kazanımını sınırladığı görülmüştür. Vitamin D eksikliğinin obezite ile ilişkili olduğu yapılan birçok çalışmada görülmekle birlikte ilişkili olmadığını gösteren çalışmalarda mevcuttur. D vitamini seviyesi ile vücut yağ oranı arasında belirgin bir ilişki olmadığını savunan çalışmalardan biri olan Grooborg ve arkadaşlarının çalışmasında vitamin D seviyesi ile vücut yağ oranı arasında temelde bir ilişki olmadığı ve vücut yağ oranının vitamin D takviyesine hiçbir yanıt vermediği bulunmuştur. Yine buna benzer olarak yapılan bir çalışmada kilolu Afrikalı ve Amerikalılarda kısa dönemde yüksek doz vitamin D takviyesinin BKİ’ni değiştirmediği görülmüştür. Pathak ve arkadaşlarının yapmış olduğu bir çalışmada ise vitamin D takviyesinin kalori sınırlaması olmadan adipoz dokuyu azaltmadığı bulunmuştur.

Yazan: Sultan MURAT

KAYNAKLAR:

J hum rhythm – December 2015;1(4):143-149

mail-grubu