Anoreksiya Nervoza – Dyt. Kübra Zeydanlı

ANOREKSİYA NERVOZA

DSM-5’e göre anoreksiya, enerjinin aşırı vücut ağırlığı kaybına yol açacak düzeyde gereksinmenin altında alınmasıdır.

Tanı kriterleri; şişman olmaktan korkma, olması gereken ağırlığın %85’inden azına sahip olma, tekrarlayan kilo alımını engelleme davranışı gösterme ve zayıf olduğunu inkar etmedir. Ayrıca bu hastalar mükemmeliyetçi kişiliğe sahiptir.

Hastalığın iki tipi vardır:

Kısıtlayıcı tip: Enerji ve besin alımını kısıtlar ve yemeyi reddeder.

Tıkınırcasına yeme-çıkarma tipi(Bulimik tip): Düzenli olarak tıkınırcasına yeme davranışı gösterir ama sonrasında arınma davranışıyla telafide bulunur.

Anoreksiya nevroza hayatı tehdit eden ciddi bir rahatsızlıktır. Hastalarının %25’inde hastalık  kronikleşmekte ya da bulimiya gelişmektedir. Hastaların yaklaşık %40‘ı tedavi sonucu düzelmektedir. Ölüm oranı, çalışmalara göre %2-10 arasında değişmekle birlikte, 42 araştırmanın gözden geçirildiği bir meta-analiz çalışmasında %5,9 olarak bulunmuştur. Hastaların % 2-5 inde intihar bildirilmiştir. Ölümlerin  çoğu;  kardiyovasküler  komplikasyonlar, açlık ve  intiharlar nedeniyle olmaktadır.

119 çalışmanın meta analizinde 5590 anoreksiya nevroza hastası değerlendirilmiş. Hastaların neredeyse %50’si iyileşmeyi başarabilmiş,%30 u düzelse de bazı yeme davranış bozukluğu semptomlarını taşımaya devam etmiş ve %20’sinde anoreksiya kronikleşmiş.

Anoreksiyanın hastada ciddi sağlık problemleri yarattığı bilinmektedir. Bunlardan bazıları; adet görmeme, kabızlık, sindirim sisteminde kanama, karın ağrısı, demir eksikliği anemisi, kalp kası kaybı, düzensiz kalp atışı, deride kuruma-incelme, kemik mineral yoğunluğunda azalma, erken yaşta kemik erimesi, depresyon kıllanma, karaciğerde üretilen önemli enzimlerde sorunlar, kolesterol yüksekliği, kan şekeri düşüklüğü, vücut ısısını koruyamama, ciddi bilişsel bozukluk ve yüksek ani ölüm riskidir.

Kemik mineralinin azalmasının sebebi açlığa bağlı yağ ve kas dokusunun, hormonal dengenin değişimiyle ilgili olduğu gibi düşük kalsiyum ve D vitamini düzeyleriyle de ilgilidir. D vitamini ana kaynağı güneş olmasına rağmen yeme davranış bozukluklarında genel olarak D vitamini eksikliği toplumun geri kalanına göre fazla görülmektedir. Anoreksiyada ise D vitamini eksikliğiyle daha çok karşılaşılır. Bir meta analizde 927 bireyin (408 anoreksiyalı-519 sağlıklı) incelendiği 15 bilimsel çalışma değerlendirilmiş. Anoreksiyalı hastaların ve sağlıklı bireylerin D vitamini alımı arasında anlamlı bir fark olmamasına rağmen  D vitamini serum düzeyleri anoreksiyalı bireylerde çok daha düşük bulunmuş. Bu çalışmalara dayanarak yeme davranış bozukluğu olan bireylere D vitamini takviyesi yapılması gerektiğini söylemek mümkün.

Anoreksiyalı hastalarda mide kapasitesini tedavi öncesi ve sonrası değerlendirmek için yapılan bir çalışmada ise; 16 anoreksiyalı, 22 sağlıklı kadın (ort. 16 yaş) değerlendirilmiş. Açlık esnasında mide antrium çapları benzer bulunan bireylerde, maksimum doygunluk anında antrium çapları anoreksiyalı bireylerde 7,9 sağlıklı bireylerde ise 14,08 cm² olarak ölçülmüş. Yani tedavi öncesi anoreksiyalı bireylerin mide kapasiteleri ciddi anlamda düşüktür. Tedaviye başlanıp 3-4 ay sonra tekrarlanan testlerde tedaviye olumlu yanıt veren anoreksitalı bireylerde tokluk anı antrium çapı 10,8’e yükselmiş. Bu çalışmaya dayanarak anoreksiyalı hastalarda yavaş yavaş mide kapasitesinin artacağını ve beslenme düzeninde yavaş artışlar yapılması gerektiğini söylemek mümkündür.

Anoreksiyalı bireylerde tedavi genelde hastaneye yatırılarak yapılır. Tedavi eden ekibin ve hasta yakınlarının sabırlı ve umutlu olması gerekir.

Beslenme tedavisi bireyin besinlere karşı olan yargılarını değiştirmeli ve sağlıklı kilo aralığına gelmesini sağlamalıdır. Bunu yaparken hastanın güvenini kazanmak sürekli takipte olmak gerekir. Hastalığın tekrarlama durumu sık görüldüğünden tedavinin kalıcı olması son derece önemlidir.

Bireylere verilmesi gereken enerji birden verilmez. Düşük enerjilerle başlanarak yavaş yavaş artışlar yapılır. Başlangıç için bireyin besin tüketim kaydı, fiziksel aktivite kaydı alınarak ve metabolizma hızı ölçülerek karar vermek gerekir. Bireyin hızlı kilo alması tedaviden uzaklaşmasına neden olabileceği için enerji artışları 2-4 günde 100 kalori civarında yapılmalıdır. Hastanın tüketmek istediği besinlere göre bir plan oluşturmalı ancak yavaş yavaş hastanın korktuğu besinler diyete eklenmeye çalışılmalıdır. Bazı hastalara durumlarına göre tüple beslenme, damardan beslenme gibi destekler gerekebilir.

ışmalıdır.

Dyt. Kübra Zeydanlı

Besin tüketimleri düşük olduğu için hastaların vitamin ve mineral eksiklerini kapatmak adına (kan değerlerine göre) destek sağlanmalıdır. Lif yönünden de diyet desteklenmelidir, çünkü bu hastaların ciddi kabızlık sorunu vardır.

Tedaviden sorumlu diyetisyen, doktor, psikolog ve hemşire hasta ve ailesiyle sürekli iletişim halinde olmalı ve birlikte çalışmalıdır.

Diyetisyen E.Kübra Zeydanlı

Genç Diyetisyenler Yazarı; E. Kübra Zeydanlı, Hacettepe Üniversitesi - Beslenme ve Diyetetik Bölümü Mezunu  

Recent Posts

Romatoloji Sağlık Profesyonelleri Derneği-Webinarı

Romatoloji Sağlık Profesyonelleri Derneği Tanışma ve Bilgilendirme Webinarı Tarih: 5 Ağustos 2024 Saat: 20.00 -…

4 ay ago

Onkolojide Beslenmeye Güncel Bakış Kursu

Değerli Meslektaşlarımız, 20-21 Eylül 2024 tarihleri arasında çevrimiçi gerçekleştirilecek "Onkolojide Beslenmeye Güncel Bakış" konulu kursumuza…

5 ay ago

1. ULUSLARARASI SPOR, BESLENME VE TAKVİYE KONGRESİ

Etkinlik linki : sporbeslenmevetakviyekongresi.com Eğitim Ücreti : Ücretsiz Kayıt Son Gün : 27 Mayıs 2024…

6 ay ago

Devren Kiralık – Diyetisyen Ofisi

Merhaba Arkadaşlar, Kayseri Sivas Caddesinde yaklaşık 4 yıldır hizmet vermekte olan Diyetisyen Ofisimizi devir etmeyi…

7 ay ago

İZTÜ’ de Öğrenci Diyetisyenler Buluşuyor!

Etkinlik tüm öğrencilerine açıktır. Etkinliğe katılım ücretsizdir, katılımcılara e-katılım sertifikası verilecektir İZTÜ’DE ÖĞRENCİ DİYETİSYENLER BULUŞUYOR!…

7 ay ago