ALZHEİMER VE AKDENİZ DİYETİ
Tanımı ve Belirtileri
İlk olarak 1906 yılında Alman nöropatolog Alois Alzheimer tarafından tanımlanan Alzheimer hastalığı (AH), nöral yapılarda ilerleyici hücre kaybıyla karakterize, ilerleyici bir hafıza kaybı tablosudur. Hastalığın erken dönemdeki başlıca klinik belirtisi bellek bozukluğudur. İlerleyen dönemlerde bilişsel, davranışsal ve motor fonksiyonlarda azalmayla beraber bireyin yaşam kalitesi düşer ve hasta günlük yaşamında temel ihtiyaçlarını idame ettiremeyecek hale gelir. Tüm demans vakalarının %50-70’ini oluşturan Alzheimer hastalığı (AH) hafif-orta-ağır bellek bozukluğu ile birlikte konuşma, karar verme işlevlerinde, dikkatte, oryantasyonda ve kişilikte bozukluklar, edinilmiş entelektüel becerilerde kayıplar ile kendini gösteren ilerleyici, fatal ve nörodejeneratif bir hastalık olarak tanımlanır. Hastalık süresi 1,5 ile 15 yıl arasında olup; tanı konulan bireylerin %50’si ortalama 3,5 yıl yaşar. Dünya genelinde 2010 yılı için 35,6 milyon demanslı birey bulunduğu saptanmış olup bu sayının önümüzdeki her 20 yılda iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir.
AH’nın klinik tablosunda; erken evrede kelime bulmada zorluk, unutkanlık, kişilik değişikliği, hesaplamada zorluklar, eşyaları kaybetme, soru veya cümlelerin tekrarı, hafif oryantasyon bozukluğu meydana gelmekte, yeni bir bilgi öğrenme kapasitesi sınırlı olmaktadır. Orta evrede hafıza kaybında artış, uygunsuz kelime kullanma, öz bakım yeteneklerinde bozulma, kişilik değişiklikleri, gece ve gündüzü karıştırma, geceleri artan huzursuzluk ve uykusuzluk, akraba/arkadaş hatırlayamama, iletişim zorluğu, gezinme, halüsinasyon, huzursuzluk ön plandadır. Yeni bir bilgi öğrenme yetenekleri kaybolmuştur. Ev dışında tek başlarına dolaşamazlar ve ev dışında kaybolabilirler. İleri evrede ise; beslenmede bağımlılık, üriner ve fekal inkontinans, hareket etme ile ilgili problemler, yatağa bağımlılık ve konuşamama oluşabilmektedir. AH’nın son evresinde hastalar yatağa bağımlı hale gelir, yatak yarası enfeksiyonları, akciğer embolisi veya enfeksiyonu, üriner enfeksiyon, beslenme bozuklukları gibi durumların yarattığı olumsuz sonuçlar başlıca ölüm nedenlerini oluşturur.
Risk Faktörleri
AH’da genel olarak kabul edilmiş risk faktörleri yaş, kadın cinsiyet ve aile öyküsü olarak belirtilmiştir. Hipertansiyon, diyabet, dislipidemi gibi bazı kronik hastalıklar, düşük eğitim seviyesi, düşük sosyoekonomik düzey, demir, alüminyum, kurşun ve bakır gibi toksik maddelere maruz kalmak, östrojen eksikliği, menopoz, inflamasyon, oksidatif hasar, beslenme yetersizlikleri, homosistein yüksekliği, vitamin B12 eksikliği, hipotiroidi, inme gibi çok sayıda risk faktörünün de AH’nın meydana gelmesinde etkisi olabileceği düşünülmektedir. Bu risk faktörlerinden diyabet, hiperlipidemi, artan yaş ve sigara kullanımının AH riskini arttırdığı, Akdeniz diyeti, yeterli folik asit alımı, düşük miktarda alkol alımı, bilişsel ve fiziksel aktivitenin AH riskini azalttığı yapılan çalışmalarla desteklenmektedir.
Akdeniz Diyeti
Beden kütle indeksinin düşüklüğünün demans için risk faktörü olduğu uzun zamandır bilinmektedir. Son zamanlardaki prospektif çalışmalarda ise hem düşük hem de yüksek vücut ağırlığının yaşa bağımlı olarak AH riskini artırdığı ortaya çıkmıştır. Profenno ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada beden kütle indeksi 30 kg/m² üzerinde olan bireylerde demans riskinin normal vücut ağırlığına sahip bireylere kıyasla %35 daha fazla olduğu görülmüştür. Bu sonuç obezite prevelansındaki artışın AH insidansını arttıracağını düşündürmüştür.
Günümüze kadar yapılmış olan çalışmalar incelendiğinde, AH ve beslenme arasındaki ilişki koroner kalp hastalıkları ve beslenme arasındaki ilişki ile benzer bulunmuştur. Doymuş yağ asitleri, yüksek enerjili diyet, fazla alkol tüketimi AH ve demans riskini artırmakta, antioksidantlar ve omega-3 yağ asitleri ise AH’ya karşı koruyucu etki sağlamaktadır.
Akdeniz diyeti sebze-meyve, kepekli tahıllar, fasulye, fındıktan zengin olup orta seviyede balık, kümes hayvanları ve süt ürünleri içerir ve et ürünleri bakımından fakir bir diyettir. Akdeniz diyetin birçok kronik hastalıkta düşük mortalite ve morbidite sağladığı için sağlıklı diyet modeli olduğu düşünülmektedir. Ayrıca bu diyet şeklinin AH prevelansını azalttığı belirtilmiştir. Bunun nedeni; Akdeniz diyetinde oksidatif stresi azaltıcı etkileri bulunan vitamin E, vitamin C ve karotenoidlerin yüksek miktarda bulunmasıdır. Akdeniz diyetinde fazla miktarda bulunan sebze ve meyvelerin yüksek antioksidan içeriği sayesinde beyni nöronal hasardan koruduğu bilinmekte ve ayrıca diyetle alınan antioksidan vitaminlerin, reaktif oksijen ve nitrojen türleri gibi reaktif moleküllerin zararlı etkilerini azalttığı belirtilmektedir. Vural ve ark.’nın yaptıkları bir çalışmada (2007), AH olan bireylerin plazma total antioksidan kapasitesi sağlıklı bireylere göre düşük bulunmuştur. Bu nedenle antioksidan maddeler AH bulunan bireylerde psikolojik fonksiyonun korunması, hücresel oluşumun devam etmesi için önemli rol üstlenmişlerdir. Vitamin desteklerinden B vitamini ve E vitamini desteğinin hafif ve orta seviyede olan AH’da bilişsel fonksiyon kaybını azalttığı saptanmıştır. Remington ve ark. (2009) vitamin ve besin destekleri verilen demanslı bireylerde hastalığın seyrinde olumlu yönde gelişmeler görüldüğünü belirtmişlerdir.
Yağlar
Günlük beslenmede hidrojene edilmiş yağ ile doymuş yağ tüketiminin düşük düzeyde, bitkisel kaynaklardan alınan çoklu doymamış yağ asitlerinin ve balıktan alınan omega-3 çoklu doymamış yağ asitlerinin ise yüksek düzeyde tutulmasının demans riskini azalttığı bildirilmektedir. AH gelişim riskinin doymuş yağ tüketimi fazla olan bireylerde düşük olanlara kıyasla daha yüksek olduğu yapılan epidemiyolojik çalışmalarla da gösterilmiştir. Ayrıca yapılan araştırmalarda orta yaşlarda kolesterol düzeyindeki yüksekliğin ileri yaşlardaki AH riskini artırdığı da görülmüştür. Balık, sebze ve meyvelerde yüksek oranda bulunan ve antioksidan özellik taşıyan uzun zincirli doymamış yağ asidi alımının AH riskini, hafif kognitif yıkımı ve yaşla ilişkili kognitif etkilenmeyi azalttığı belirtilmiştir.
Beyinde en fazla bulunan yağ asidi olan dokozahekzaenoik asidin (DHA) sinaptik plastisitede, sinirsel ve görsel beyin işlevlerinde önemli rol oynadığı bilinmektedir. Alzheimerlı hastaların plazma ve beyindeki omega-3 yağ asidi düzeylerinin sağlıklı bireylere göre anlamlı derecede düşük olduğu hatta besinlerle DHA alımının artmasıyla genel nüfusta AH riskini azaldığı bildirilmektedir. DHA’nın en iyi kaynağı deniz balıkları ve yosundur. Yapılan birçok epidemiyolojik çalışmada balık tüketimi ve omega-3 yağ asitlerinin AH’dan koruyu olduğu gösterilmiştir. Morris ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada (2003), haftada en az 1 kez balık tüketenler ile sıfır veya nadir balık tüketenler karşılaştırılmış ve haftada en az 1 kez balık tüketiminin AH gelişim riskini %60 oranında azalttığı bulunmuştur.
Vitaminler
Antioksidanların beyni oksidatif ve inflamatuvar hasardan koruduğu ve besinlerle alınan E ve C vitaminlerinin AH riskini azalttığı bildirilmektedir. Yaşlıların günlük beslenmesine folat, beta karoten, E, C vitaminlerinin ilave edilmesinin daha iyi kognitif kapasite sağladığı da ileri sürülmektedir. Ortega ve arkadaşlarının erkek ve kadın bireyler üzerinde yaptığı çalışmada 130 mg/gün üzerinde C vitamini alan bireylerin bilişsel performans skorları kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek çıkmıştır. Yapılan diğer bir prospektif çalışmada yaşları 55 ve üzerinde olan 5935 sağlıklı birey 10 yıl takip edilmiştir. Katılımcıların besin tüketimleri sorgulanarak majör antioksidan alımları ile AH ve demans arasındaki ilişki incelenmiştir. E vitaminini yüksek düzeyde tüketenlerde AH ve demans riski orta ve az düzeyde tüketenlerden istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunurken, C vitamini, beta-karoten ve flavonoidlerin tüketimleri ile AH ve demans riski arasında ilişki bulunmamıştır. Ayrıca B12 vitamini ve folik asit eksikliğinde plazma homosistein konsantrasyonları yükselmekte ve bu durum nöral hücreler için toksik etki yaratmaktadır. Bu nedenle AH’lı bireyler B12 ve folik asit alımlarına da dikkat etmelidir.
Polifenoller
Polifenoller meyve, sebze, çiçek ve otların içeriğinde bulunmaktadır. En zengin kaynakları çay, meyve suyu ve şaraptır. Çay polifenolleri serbest radikallerin iyi bir temizleyicisi olarak bilinmektedir. Yapılan bir çalışmada yeşil çayın içinde bulunan polifenollerden epigallokateşin gallatın antioksidan ve antiinflamatuar nörokimyasal etkileri gözlenmiştir. Beş yıllık takibe dayalı bir çalışmada yüksek flavonoid tüketiminin demans riskini azalttığı bulunmuştur. Diğer bir çalışmada polifenollerin zengin kaynağı olan meyve ve sebzelerin haftada 2-3 kez tüketilmesinin haftada 1-2 kez tüketilmesine göre AH riskini anlamlı olarak azalttığı ve hastalığın başlangıcını geciktirebileceği bildirilmiştir.
Sonuç
Günümüz modern batı diyetlerinde işlenmiş karbonhidratların, rafine şekerin, alkol, doymuş yağ, sodyum alımının artması sonucunda kronik hastalıklar daha sık görülmektedir. Bu değişimler aynı zamanda beklenen yaşam süresinin uzamasına da bağlı olarak AH görülme riskini arttırır. AH oluşumunda rol oynadığı bilinen beslenme tarzının, hastalığın önlenmesinde de etkisi olduğu bilinmektedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalar AH’da Akdeniz diyetinin en iyi koruyucu ve semptomları geciktirici diyet tedavisi olduğunu göstermektedir. Bu nedenle yaşlanma süreci başta olmak üzere yaşam boyunca beden kütle indeksinin normal aralıkta tutulması, günlük beslenmede omega-3 yağ asitlerinin, polifenol içeren besinlerin ve antioksidan vitaminler başta olmak üzere vitamin alımının arttırılması gerekmektedir. Akdeniz diyetinin sebze ve meyve bakımından zengin ve doymuş yağ bakımından fakir olması hastalığın ilerleyişini yavaşlatmaktadır.
Kaynaklar
- Alzheimer Hastalığı ve Beslenme/Bıyıklı ve Şanlıer/Genel Tıp Dergisi/2014;24(Ek 2):62-65
- Alzheimer Hastalığı ve Koruyucu Besin Öğeleri/CANPOLAT ve YARDIMCI/Düzce Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi/2016;6(2):139-145
- Akdeniz Diyetinin Sağlığa Yararları/Gülgün ERSOY ve ark./Turkiye Klinikleri J Cardiovasc Sci 2010;22(1):75-84