Diyabet insülin eksikliği ya da insülin etkisindeki defektler sebebiyle organizmanın karbonhidrat, protein ve yağ gibi besin öğelerinden yararlanamadığı sürekli tıbbi bakım gerektiren, kronik bir metabolizma hastalığıdır. Tip 1 diyabet, CD4+ ve CD8+ T lenfositler ve makrofajların dahil olduğu otoimmün kronik bir hastalıkken; tip 2 diyabet, insülin direnciyle başlayan ve inflamatuar olayların dahil olduğu bir dizi sürecin sonunda beta hücre hasarının eşlik ettiği karmaşık bir olgudur.
Tip 2 diyabetin temelini oluşturan insülin direnci yağ dokusunun artışıyla ilişkilidir. Adipoz dokudan salgılanan adipokin ve sitokinlerin insülin direnci ve diyabet oluşumunda önemli rolü vardır. Son yıllarda tüketilen fazla yağlı ve şekerli gıdaların obeziteyi artırarak diyabet üzerine dolaylı etkisinin yanı sıra doğrudan etkileri de vardır. Özellikle maliyeti azaltmak için kullanılan fruktozun karaciğer yağlanması, insülin direnci, dislipidemi ve diyabet gibi hastalıklara neden olduğu bildirilmektedir.
Diyetle alınan doymuş yağın uzun süre fazla olması insülin rezistansıyla ilişkili başka bir faktördür. Doymuş yağ tüketiminin artışıyla yağ oksidasyonunun azaldığı tespit edilmiştir. Rant adiposit hücreleri üzerinde yapılan bir çalışmada, doymuş yağ alımındaki artışın kronik dönemde insülin rezistansına neden olduğu gösterilmiştir. Ayrıca çoklu doymamış yağ asidi /doymuş yağ asidi oranı arttığında, adiposit membranında insulin bağlanması, insulin reseptör sinyali ve glikoz taşınmasında artış meydana gelmektedir, yani adipositlerde insülin duyarlılğı artmaktadır.
Birçok epidemiyolojik çalışma özellikle santral obeziteyle insülin direnci arasında önemli bir ilişki olduğunu göstermiş. Bu bölgedeki yağ birikimi intra-abdominal ve üst torakal bölgelerde daha fazladır.” Ektopik yağ hipotezine” göre periferik cilt altı yağ depolama kapasitesi azalmış bireylerde karaciğer, iskelet kası ve kalpte yağ birikimi artar. Viseral yağ dokusu insülin direncine neden olarak diyabet oluşumunu etkiler. Serbest yağ asitleri ve insülin direncinin doğru orantılı olduğu gösterilmiştir. Serbest yağ asitleri yağ dokusundaki lipoliz sonucu ortaya çıkar. Yağ dokularının lipoliz hızları ve metabolizmaları farklıdır. Büyük adipositlerde lipoliz daha fazladır. Buna bağlı olarak serbest yağ asitleri daha fazla oluşur. Ayrıca büyük adipositlerde sitokin oluşumu fazla ve insülin duyarlılığı azdır. Viseral yağ dokusu büyük adipositlerden oluşmuştur. Yani viseral yağ dokusunun artmasıyla serbest yağ asitleri artar. Serbest yağ asitleri protein kinaz-C enzimi üzerinden etki ederek insülin direncine yol açar. İnsilün duyarlılığındaki değişikliklerin %80 kadarı viseral yağ dokusunun artışıyla açıklanabilir. Ayrıca bu dokularda adrenerjik reseptör yoğunluğu daha fazladır.
IL-6’nın hepatositlerde ve adipoz dokuda insülin direnci açısından provokatör etkisi vardır. TNF-α ise IL-6 seviyelerini artırır. Ayrıca, IL-6’ya benzer şekilde miyosit ve adipostilerde insulin direncinde rol oynar. Serbest yağ asitleri inhibitör kappa-B (IκB) inhibisyonu yoluyla nükleer faktör kappa-B’nin (NFκB) aktivasyonuna ve bu yolla IL-6 ve TNF-α gibi pro-inflamatuar sitokinlerin üretimlerinin artmasına neden olur.
Son yıllarda, obezitede glikoz intoleransı ve insulin rezistansı gelişmesinde ER stresinde artışın önemli bir etkisi olduğu gösterilmiştir. ER stresi (ER’ye kapasitesinin üzerinde katlanma talebinin gelmesi) hipotalamusta leptin direnci oluşturarak obezite ve insülin direncine neden olur.
E. Kübra Zeydanlı
kubrazeydanli@gmail.com
Sitemizde paylaşımda bulunmak isterseniz BURAYI tıklayınız